13 Aralık 2008 Cumartesi

mari serpil doğru mu?

Ve işte merhaba Edirne. Ne yapıyorum? Elbette gelir gelmez gözlemlere başlıyorum, kıyaslıyorum, eviriyorum, çeviriyorum, küçücük şeyler üzerinde kafa patlatıyorum. Vakit çook diyeceksiniz ama değil, işlere koyulduk, harıl harıl çalışıyoruz.

Ev ile işimiz arası dolmuş ile sadece 6 dakika. Henüz yolda kimse ile kavga etmedim. Kendimle bile!
Kavga eden birine de henüz denk gelmedim. Tüm dolmuş şoförleri bence pasiflora içiyor ama çaktırmıyor. Edirne halkı yutuyor bunu tabi, sanıyorlar ki gül gibi şoförleri var. ben yutmam.

Burada insanlar isimleri ile yetinmeyi bilmiyorlar. Fındık Varol, korsan kemal, kedi levent, takoz Adnan şimdilik kulağıma çalınan şen şakrak isimler.

Enteresan olan şu, sanki hiç istanbul’da oturmadık, yaşamadık, orada bir yuvamız, yaşamımız olmadı. Sanırsın biz buraya gökten zembille geldik.. İstanbul yaşamımı zihnimde ve içimde o kadar bitirmişim. Çok üzüldüğüm, hayıflandığım, konuşamadığım, boğazımın düğüm düğüm olduğu ama bazı defterleri kapatamadığım için öfkeli çıktığım bir şehir oldu İstanbul. Bazen insan nasıl da konuşmak istiyor. Eteğindeki taşları dökmek istiyor. Şöyle bir silkelenip yeni taşlar toplamak için kendinde o gücü bulmak istiyor ama olmuyor. Bir dostuma duyduğum sevgi ile ona olan kırgınlığım çapraz ateşe başlıyor.

Zihnimin bir köşesinde bunları düşünerek yeni bir kentte dolaşıyorum, elektrik idaresinde ben çayımı içerken abonelik kaydım yapılıyor, verdiğim evraklarda eksik dahi bulunmuyor, “şuradan çıkıp düz gidin, bilmem kaç kat aşağıya inip fotokopi çektirin” denmiyor. Fotokopilerimi birisi bana duyurmadan çekiyor. Ben çayımı içip elimde dosya keyifle çıkıyorum dışarı. Alıyorum bir nefes, ohh be. Büyüdüğüm sokağa geliyorum sonra, bir komşu beni görüyor ve soruyor. “mari serpil doğru mu? Gelmişsin artık buralara” cevap vermemek mümkün değil. “Doğru mari ayşe, geldik vallahi”

2 yorum:

G ü n e ş K i t a b e l e r i dedi ki...

Ya Serpil ya bu keyifli cümlelerinle Göttingen´deki sabahima güzel bir kahve zamani getirdin, tesekkür ederim.

Insanin taslarini dökmesi icin önce icindeki duygulari huzurla dönüstürmesi, distile etmesi gerekir. Göttingen ve Frankfurt bana Istanbul´dan sonra bir yuva, bir huzurevi oldu. Edirne senin icindeki kaostan uzak olani sana tiz vakitte gösterecektir, bundan eminim.

Yalnizken huzurla arkana yaslanmak ve o sirada kendinle dalasmamak kadar güzeli yokmus diyeceksin birgün.

Pasifloraci söförlere de selam ederim!

Brajeshwari dedi ki...

Edirne:) Doğduğum şehir..Anneannem camdan bakıp, bizi bekliyordur belki.. Yerime de dolaşın sokaklarında...

Sevgiler...