11 Haziran 2009 Perşembe

Kurbağa

Evimizin çevresinde belki imara açılmadığı için henüz boş olan araziler var. Yakın zamanlarda birer birer binalar yükselecektir mutlaka, şimdilik bu enginliğin tadını çıkarıyorum. Hafif eğimli olan arazide kaynağı neresidir bilmediğim minik bir derecik var. Bizim sitenin hemen önünden kanalizasyona karışıyor. İşte bu şırıl şırıl akan su, bahar ile birlikte bize oyununu oynadı ve kulaklarımıza kurbağa seslerini taşıdı. Akşamları balkonda oturduğumuzda kurbağa seslerinden neredeyse kendi sesimizi duyamaz oluyoruz. Ve bir ara kurbağaların sesleri -çok değil şöyle 1 dakikalığına- kesildiğinde "tamam uyudular" diyorum ama nafile, sanıyorum o sırada yorulup nöbet değiştiriyorlar. Bitmek bilmeyen bir bant kaydı gibi hep aynı ses beynimizin içinde dolanıyor. Bir kurbağa hiç mi yorulmaz arkadaş.. pes diyorum.

***


"işler nasıl" diye soruyorum. sıcaklar geldiğine göre çay satışlarının düşmüş olduğunu düşünerek.
40 kuruş olan çayın, kış soğuğunda zar zor satılıyorken yaz sıcağında satılmasını beklemiyor zaten. "1200 şişe su aldım ama bu gidişle elimde kalacak yaz neredeyse bitti" diyor. Yahu yaz yeni gelmedi mi, ne bitmesi? Ama tamamen umutsuz da değil hani. "10 güne kalmaz kurbağacılar damlarlar, bak işte o zaman eritirim bu suları." Burada böyle bir meslek var. Kurbağa toplayıcılığı. Anlıyorum ki çingene mesleği. Toplandığı gün satılan kurbağaların parası cepte durur mu? Hoop aynı gün harcanıyor. Can çıkıyor ama huy çıkmıyor. Belki çok saçma ama olaya şöyle yukarıdan bakıyorum, 1200 şişe suyun satılmasını dolaylı yollardan kurbağalara iliştiriyorum. Evet itiraf ediyorum, yaşamın içine saklanmış endirekt bağlantı şifrelerini günün birinde çözmeyi umuyorum.

2 yorum:

BEYAZ TUVAL dedi ki...

Merhaba,

İkimiz de aynı kitaptan etkilenmişiz. Öyle buldum blogunu. 'Sessiz Ev'. Orhan Pamuk'un okuduğum ilk ve tek romanıdır. Çok beğenmeme rağmen arkası gelmedi. Cevdet Bey ve Oğulları'nı da okumuşsun. Çok duydum, eminim çok güzeldir. Ama bir şekilde sıra gelmedi işte.

Blogunun adı da çok sevimli. Çello çalan bir kedi... Dingin bir müzik. Arada kurbağa sesleri bu dinginliği bozuyor olsa da. :)

Özendim kurbağa seslerine. Yaşadığım semtte değil kurbağa seslerini duymak, bir tek kurbağa görmek bile imkânsız. Bence keyfini çıkar.


Görüşmek üzere...

geveze baykuş dedi ki...

cırcır böcükleri vardır ya bir de, sabah biri uyanınca tüm ağaçları uyandırır hep bir ağızdan başlarlar ve çatlayana kadar susmaz bazıları...çocukken ağaçlardan toplardım çatlamış cırcır böcüsü kabuklarını, balıklara atardım götürüp.

kurbağa sesini severim nedense, komik çağrışımlar yaptığı için belki. kaytan bıyıklı erkek kurbağanın hoplaya hoplaya kırmızı rujlu koca ağızlı dişinin peşinden "hava da ne sıcak değil mi ehehe vaktiniz varsa size bir limonata ısmarlayayım mı?" der gibi koşturduğunu falan düşünürüm.