26 Ocak 2010 Salı

Vermeer'in ışığı gibi soldan gelsin

Guy Ritchie'den bir tokat yedim Revolver'i izleyerek. Açgözlülüğü sorup duruyorum kafamda, egomu bir hırka gibi çıkarıp atabilseydim söylemleri ile dolanıyorum beyazlığın içinde. Bir ağaç olmak istiyorum şimdi. Bildiğin bir ağaç işte. Öyle gösterişli filan olmasın. Sıradan görünümlü bir ağaç. Neden diye sorma. Bilmiyorum. Bildiğim Ritchie'nin şamarı sağlam. Aynaya baksam ki sanki tam bakamıyor gibiyim emin değilim, hani uzun uzun baksam sol yanağımda beş parmak izi göreceğim. Neden sol yanağın diye sorma, ha diyelim sordun, Vermeer resimlerinde ışık genelde soldan gelir ya, bir tokat gelecekse şayet Vermeer'in ışığı gibi soldan gelsin. Soldan gelsin ve ben gösterişsiz bir ağaç olarak kalakalayım. Ne diyordum? Egolar ve açgözlülük. Doymayan insan figürleri. Hep farklı bir bedene uyanan gözler. Hep farklı bir bedeni koklamak isteyen dürtüler. Doyumsuz bedenler. Şu şamarın acısı hafiflesin, filmin altını çizdiğim yerlerini taşıyacağım.

Hiç yorum yok: