29 Nisan 2010 Perşembe

Günler geçip giderken

Pazartesi günü iş çıkışı anneme uğradım, iş yerinden annemlere gittiğim günler bisikletimi işyerinde bırakıyorum, ben Michael Knight, bisikletim Kitt olmadığı için bisikletime dönüp "heyy hadi sen doğruca eve" diyemiyorum, boynu bükük iş yerinde kalıyor. Ertesi sabah işe gelirken Türkan Teyze ile karşılaştım, nerde senin Pembe Cadillac diye sorunca işyerinde beni beklediğini söyledim.

Dün iş çıkışı cadillac ile anlaşamadık, anlaşamadık dediğim pedal olduğu gibi çıktı. Elimde pedal, sanki lastiği patlamış ve nasıl değiştirileceğini bilmeyen hatunlar gibi kaldım, Oğuz'u aradım, getir ben yaparım dedi demesine ama yine de biraz uğraşıp üstünkörü somunu taktım ki eve gidene kadar idare etti. Eve geldiğimde Oğuz biraz zaman harcadı ve sorunu kökünden çözdü, tamir ederken işini o kadar ciddiyetle yapıyor ki, sanki yılların tamircisi ve bisikleti yarışlara hazırlıyor gibi. Şimdi ben sana iki günde bisiklet eskittim desem, sorunların bitmediğini anlayabilirsin. Sabah işe gelirken arka frenim pıt dedi ve elveda dedi, ön frenim tutuyor tutmasına, iş yerine gelince Cemil Abi'ye gidip çocuklar gibi mızırdandım, "söz çıkarken ilgilenicem kirli bulaşık" dedi. Sağol Cemil Abi. Kirli bulaşık dediği benim.

Dün akşam evde kitaplık ile ilgili çalışma vardı. Duvara yeni raflarımızı Oğuz monte etti, sonra kitaplığımızdaki tüm kitapları ortalığa saçtık ve yeniden yerleştirdik, annemin lafıdır, dağılmadan toplanamazsın. Bu arada hala rafa ihtiyacımız var. Eve geldiğimde önce cadillac, sonra kitaplık ile uğraştığımız için yemeği geç yedik, yemek sonrası bir iki bölüm "how I met your mother" izleriz diye düşünüyordum, erkenden uyuyakaldım, kalmışım, elbette izlerken. Tüm bu erkenden uyuyakalmaları bahar yorgunluğuna veriyorum yoksa sağlığım filan gayet yerinde, normalde 22 sularında uyuyakalmalarım yoktur. Bunu söylüyorum ve Geveze'nin bana "Hadi ordan" dediğini duyuyorum, tamam be ne rezil ediyorsun beni millete, aaa...

Hiç yorum yok: