21 Temmuz 2010 Çarşamba

Daha iki sayfa okumuşken girdim Clarissa'nın koluna, Bond Sokağı'na doğru yürüyoruz


Mrs. Dalloway, çiçekleri kendi alacaktı.

Hem ne güzel bir sabah, diye düşündü Clarissa Dalloway, kumsaldaki çocuklara üleştirilmiş gibi taptaze.


... Böyle budalalarız işte biz, diye düşündü Victoria Sokağı'nı geçerken. Ancak Tanrı bilebilir neden böylesine sevdiğimizi, nasıl böyle değerlendirdiğimizi, usul usul kurduğumuzu, çevremizde büyüttüğümüzü, yıktığımızı sonra, her an yeniden yarattığımızı; ama en düşkünler bile, sokak kapılarına çökmüş o en iğrenç yaratıklar bile (ölesiye içen), aynı şeyi yapmıyorlar mı; başa çıkılmaz bunlarla, öyle kanunlar filan çıkararak, Clarissa kalıbını basardı, neden mi: çünkü yaşamayı seviyorlar. İnsanların gözlerinde, bu çalkantıda, avarelikte, itişip kakışmada; bu gürültüde, bu şamatada: arabalar, otomobiller, otobüsler, kamyonlar, güçlükle ilerleyen, itişen gezginci satıcılarda, bando sesinde, tepelerden geçen uçağın o utkulu, kulak tırmalayan garip tiz homurtusundaydı sevdiği şey: hayat, Londra, bu Haziran dakikası.

***
Evet işte böyle... Daha iki sayfa okumuşken duramadım taşıdım buraya. Öncelikle çevirenin Tomris Uyar olduğunu görünce tanıdık birini görmüş gibi oldum, çok sevindim, kitabı elime alana kadar bilmiyordum, edebiyatçı kimliği olan birinin çevirilerine daha mı sıcak bakıyorum ne... Tomris Uyar, malum Yaza Yolculuk ile gelip yerleşmişti hayatıma daha geçenlerde, "Ölen Otelin Müşterileri" hafızamda yıllarca capcanlı kalacağa benziyor, karakterler, yaz telaşı, akşam sohbetleri... Ah bir de kışın bir öğrenci yurdunda çalışan, yazın da otelde görevinin başına geçen aşçının ilk pişirdiği köftenin ne kadar lezzetli olduğu ama sonraki köftelerin o ilk lezzeti bir daha asla yakalayamadığı bilgisi... Neden bunu bu kadar önemsedim bilmem..

Hakkında çok şey duyduğum bir yazar Woolf, Clarissa ise elbette The Hours filmi ile gözümde ete kemiğe bürünmüştü ama okuması çok başka, gerçekten! Satırları ilmek ilmek okuyorum, yudum yudum içiyorum.

Kitap sonrası filme belki bir kez daha göz atarım, bakalım.

2 yorum:

G ü n e ş K i t a b e l e r i dedi ki...

alinti cok güzelmis, herseyin sebebi hayatsa herseye katlanmaya ve bazen göz yummaya deger?
bir agustos daha biterken nasil korkuyorum kis gelecek diye. ama yine de diyorum soguk bir kis günü yataktan kalkip sicak bir kahvenin kokusuna kapilmakta güzel :)

çello çalan kedi dedi ki...

canımın içi, sen yaz ya da kış bir şekilde hangi mevsim olursa olsun orada seni mutlu kılabilecek şeyler buluyorsun ya, işte ben sende bunu çok seviyorum belki daha önce söylememişsem söyleyeyim dedim.