3 Ekim 2010 Pazar

Soru ve Cevap Ritüelleri

Ve en son olarak da sordu ressama. Resim hangisidir size göre, tuvale akseden rüya mı, kuralları her an değişen, fakat dönüşsüz, dürüst ve ciddi bir oyun mu?
Ve ressam cevap verdi. “evet, dürüst ve ciddi bir oyun.”
Bu kısacık yanıtla sonlandı konuşma.

Röportajın bu kısmı biraz daha fazla şansa ihtiyaç duyuyor. Okunmak, yeniden yapılanmak ve anlaşılmak adına. Bu süreç yaşanmalı. Bir şekilde... Ama bir susmak istiyorum, bir konuşmak. Uzun uzun susmak. Hayır, uzun uzun konuşmak. İkisinde de başarısızım. Üçüncü tekil kişiyim. Üçüncü tekil kişiliğimle bir de utanmadan sahneye çıkmış oynuyorum. Ee öyleyse ciddiyim...

Neydi en son sorulan ressama? Resim hangisidir size göre? Hangi! Evet evet. Bizim o bildiğimiz hangi. Hani büyük bir aşkla bağlı olduğumuz soru imi. Kopar koparabilirsen. Bazen sırf onun yüzünden sorular başka türlüsüne kısır ve kapalı. Elimizden gelmediğinden değil. Seçmeyi, seçilmeyi, seçtirmeyi sevişimiz de var bir türlü vazgeçemediğimiz. Özellikle sorarken, cevaplayanı iki, bilemedin üç uç arasına sıkıştıran soruları sorarken, ya sormazdan gelmek yani hiç sormamayı seçmek ya da üzerinde çok düşünmek gerek. Düşünürken kişiye yaklaşmak, çok yaklaşmak, belki de içine girebilecek kadar ona yakın düşmek ve düşülen yeri betimlemek gerek. Cesaret işi. Yürekli olmak gerek. Verilecek, vermek istenebilecek cevapla hiç ilgisi olmayan iki, bilemedin üç ucu sunma ihtimalinin soran kişi tarafından göze alınması gerek. Risk almaya değmiş ki, soru işareti. Hangisidir size göre resim? Tuvale akseden rüya mı? Kuralları her an değişen, fakat dönüşsüz, dürüst ve ciddi bir oyun mu?

Ucu bucağı olmayan yanıtlar alınabilir bir konu; Resim! Ama yine de özgürlüğü olmayan sorular eşliğinde sormak, yanıt beklemek ve öğrenmek hevesi içindeyiz ki sorma gitsin. Ben kim miyim? Biraz önce dedim ya, üçüncü tekil kişiyim. Yani elçiyim. Yabancı topraklar üzerine izinsiz ayak basmanın denemesindeyim.

Ve yanıtladı ressam.“Evet, dürüst ve ciddi bir oyun.” Bir çırpıda yaptı seçimini. Yanıt, böylesi çok seçmeli soruların tuzaklarıyla yıkandı bir güzel. Çoğu zaman tıkır tıkır işleyen bu sistem, bu nedenle rahat ve güvenilir. Hem ne de olsa söz konusu olan resim, cevabı verenin. Ve elbette tuvalinde raksedenlerin düş aksı olup olmadığını en çok kim bilebilir? O. Duymadığımız diğer tüm yanıtlar sanatçının yapıtlarında. Onları da kalkıp, gidip, görmek gerek. Yakından. Açıları değiştirip değiştirip görmek gerek. Yollara düşmek, çeşitli araçlarla haşır ve neşir olmak gerek. Kısacası çaba sarfetmek gerek. Eğer galerinin girişinde güvenlik görevlileri varsa çantaların bir bir açılıp sergilenmesi gerek, her şeyi göstermek, göstermek, göstermek gerek. İşte bu yüzden, ressamın cevabında neden yeni bir şıkkın doğumuna izin vermediğini sorgulamak, onun kendi kurduğu tanımlarda soluklanmayı dilemek faydasız. Kaldı ki yeni bir şıkkın doğurtulmaması da bir bakıma soran kişilerce susmanın billinmesi işi. Cesaret işi. Gizlenilmeyi isteme işi. Anlatmayı-anlatmamayı, anlatırken anlaşılmamayı da göze alma ya da nasıl demeli göz boyama işi. Üstelik şirret bir röportörün eline düşen ressam çıldırabilir. Yapıtların nüvesine yerleşen rüyalar hiç mi olmaz? Ya da oyunlarınız ciddi midir hep? Peki ya dişlerinizi fırçalarken ayna karşısındaki halinizi ne kadar ciddi bulursunuz? Ya da gömleğinizi ütülerken? Ya da tüm bunları en son ne zaman bir oyuna dönüştürmeyi başarabildiniz? Oyuna dönüştürdükçe mi iş ciddiye bindi? Rüyalar hiç mi ciddi olmaz? Rüyalarımız hayatımızın başlıca oyun alanları değil midir? Ama samimi olarak oynadığınız oyunlarda samimi olarak ne kadar kendi dilinize kendinizi getirebildiniz? Eee... Hangisi...

Hiç yorum yok: