5 Kasım 2012 Pazartesi

Bir sonbahar düşün, elinde Tezer Özlü

Geçen haftaki pazar ne kadar hareketli ise bu pazarımız bir o kadar dingin. Yorgunluğu zihinden atmanın yolu ya rüyalar ya satır araları. Burnumu pencereden dahi dışarı çıkarmadım, bir ara uykudan sıyrılmaya çalıştım, baktım ki hepimiz -Oğuz ve Pirinç- farklı odalarda farklı rüyalara dalmışız. Pirinç evin içinde kaybettiği antepfıstıklarını rüyasında bulmaya çalışıyor olmalı.

Elimde Tezer Özlü var. Geçenlerde okumaya çalıştım, kaldıramadım. Şimdi kesinlikle daha iyi, daha elverişliyim.

Aşağıdaki satırlar "Yaşamın Ucuna Yolculuk" kitabından. Kitabı tam oniki yıl önce okumuşum.

"Sen tüm kentten daha yalnızdın. Okyanus gibi bir yalnızlık. Otele yeniden dönmeden önce, dörtyol ağzında bir kahvede oturmuştun. Ne içtiğini anımsıyor musun. Bira. Campari. Sokak lambalarının aydınlattığı caddede, tam karşında bir otobüs durmuş, içinden bir futbol takımının oyuncuları inmişti. Onlara bakmıştın. Sonra genç işçilerin ve çırakların cumartesi gecelerini geçirdikleri bir lokale girmiştin. Kimi belki masa futbolu oynuyordu. Kentin sokak duvarlarındaki yazıları bilmediğin dilde okuyor, ama anlıyordun. Eskimiş, kirlenmiş duvarlar üzerindeki büyük yazıları. Pazar sabahı uyandın. Sıcaklık henüz odana erişmemişti. Belki de güneş ve yaz sıcağı bu odaya yıllardır hiç erişmemişti, erişemeyecekti. Sonra bir kahveye uğramış ve biraz ötedeki istasyona varmıştın. Sevdiğin tren istasyonlarından birine. Bavullarını alıp, pazar sabahının terk edilmişliğinde peronu bulmuştun. Sonra tekerlekli araba içinde bebekler satan bir italyan geldi yanına. Yaşamı boyunca hep senin gibi bir kadını özlediğini söyledi. Benimle kal, dedi. Cenova tren istasyonunda. "

Hiç yorum yok: